2013 yılı 3. Ulusal Sille Çağrılı Fotoğraf Yarışması’nda büyük ödülü alarak Sille’de Yılın Fotoğrafçısı seçildiğim yarışma kapsamında “Dua” ismini verdiğim fotoğrafı da çekmiştim. 1800’lü yıllarında yapılmış olan Sille Mormi Camisinin içinde çekmiş olduğum bu fotoğrafın yapısal incelemesini tüme gelim yöntemiyle anlatmaya çalışacağım. Bu yöntemle yine Sille’de aynı tarihlerde çektiğim Sille Karatay Camii fotoğrafını anlatmaya çalışmıştım.
Cami ile ilk karşılaşmamız sabah saatlerinde olmuştu. İçine girip biraz inceleme yaptığımda öğle namazı vaktinde gelmemin daha uygun olacağını düşünerek camiden ayrıldım. Namaz vaktinde camiye tekrar geldiğimde ise yaş ortalamaları 55-60 olan 8-10 kişilik bir cemaat vardı.
Ben cami içinde incelemelerde bulunurken üst kata çıkıp bakış açımı da değiştirmek istedim. Bu kararı vermeden önce üst katta bulunan dairesel ve ahşap korkulukları bulunan balkon ilgimi fazlasıyla çekmişti. Bunu fotoğrafımda kullanabileceğimi düşündüm. Yukarıdan baktığımda Şekil 1’deki grafiği hedeflemiştim.
Şekil 1’de bulunan yarım dairesel grafik tabi ki yalnızca yeterli bir kompozisyon oluşturmayacaktı. Bu tarihi caminin bana sürprizleri devam ediyordu. Caminin ahşap kolonları da doğru bir çekim açısıyla bir üçgen oluşturabilirdi. Bu üçgeni etkili bir şekilde kadrajıma dahil etmeliydim.
Yukarıdan baktığımda bir diğer grafik öğesi de halılardaki desenlerdi. Birbirine paralel çizgiler barındırıyordu içinde (Şekil 3).
Yukarı çıktığımda; Şekil 1, Şekil 2 ve Şekil 3 ta görülen 3 ana grafik öğesi gözümün önündeydi. Bağımsız olarak bunlar gayet hoş görünse de üçünü aynı kadraja almak hem bir kaos oluşturuyordu hem de sadece bu desenlerin olması fotoğrafın oluşması için yeterli olmayacaktı. Fotoğraf üzerinde daha fazla odaklanıp planlamamı hızlı bir şekilde yapmam gerekiyordu. Bunun nedeni camii cemaatinin dağılmadan bir ya da birkaçını ikna ederek fotoğrafta yer almasını talep etmem gerekebilecekti. Elimde olan süre yaklaşık 5 dakikaydı…
Zihnimde gerekli birleşimi yapmıştım. 3 geometrik deseni Şekil 4’teki gibi tasarladım. Şimdi fotoğraflarımda sıkça kullandığım insan öğesini bu denkleme dahil etmem gerekiyordu. Bunu fotoğrafta denge, kontrast, simetri, altın oran gibi birçok kuralı değerlendirerek gerçekleştirmem gerekiyordu. Şekil 4’e tekrar baktığımızda üstten 2. Turkuaz çizginin tam ortası benim için ideal bir nokta gibi görünüyordu. (Şekil 5)
Tasarım zihnimde bitmişti. Yalnız bunu gerçekleştirmek anlattığım kadar olamayacaktı. Bu arada zaman gitgide daralıyordu. Dua kısmına geçilmiş ve ben daha yeni pratiğe geçebilmiştim. İlk deneme çekimini aldığımda Şekil 6’daki görüntüyü elde ettim.
Şekil 5’de hedeflediğim grafik yaklaşımdan biraz uzaktaydı ve bunu algılamamı zorlayacak birçok öğe barındırıyordu. Balkonun çok ucuna gittiğimde alt tarafta bulunan yarım dairesel etki kayboluyordu. Çok geri geldiğimde ise ahşap sütunlar üçgen değil dikdörtgen oluşturuyor ve halı desenleri de görünmüyordu. Çok doğru bir yer tespit etmeliydim. Kadrajımı daraltabilir miyim diye düşündüm. Ne yazık ki daraltamıyordum çünkü yarım dairesel etkiyi yine kaybedebilirdim.
En büyük tehdit pencerelerden şiddetle gelen ışık parçalarıydı. Neyse ki perdeleri indirme imkânım vardı ve bu perdeler de istediğim iyileştirmeyi sağlayacaklardı. Bir de yetersiz ışık şartlarını düşünmem gerekiyordu. Az ışık alan bir mekandı. Muhtemelen parmak ucunda çekmek zorunda kalacağım fotoğrafta enstantane, iso ve diyafram kombinasyonunu titreme, ıso performansı gibi kısıtlar altında değerlendirmem gerekiyordu. Enstantaneyi fazla düşürmem titreme problemi, ıso yu fazla arttırmam gren problemi oluşturabilecekti. Riskleri minimuma indirmeliydim.
Buradan farklı birkaç açı daha alternatif olarak denemek istediğimde istediğim etkiyi alamadım. Örneğin Şekil 7’deki gibi deneme yaptığımda tasarladığımdan çok uzak ve daha etkisiz bir görüntü oluşuyordu. Şekil 6 ve Şekil 7’yi birlikte değerlendirdiğimizde ise sadece ufak bir açısal değişiklikle fotoğrafın ne kadar değiştiğini ve bambaşka bir hal aldığını görebiliriz. Bunun içindir ki, fotoğraf; fotoğraf makinesinin değil, plan, disiplin ve emeğin ürünüdür diye düşünüyorum.
Farklı arayışları geride bırakıp aşağı indim. Bu arada cemaat dağılmaya başlamıştı. Ben de hem tanışıyordum hem de Sille’de bulunma sebebim ve niyetim hakkında bilgi vermeye çalışıyordum. Sağ olsun bir tanesinin onayını alarak tekrar camiye davet ettim. Az önce cemaatle birlikte etmiş oldukları duayı bu sefer tek başına etmesini istedim.
Birkaç dakika öncesinde tasarladığım fotoğrafın rahatlığıyla üst kata çıktım. Ön çalışmanın vermiş olduğu güven ve tecrübe ile daha rahat hareket ettiğimi düşünüyorum. Spontane bir çekim olsaydı ilk başta yaşadığım heyecan ve mekan analizine daha fazla odaklanıp fotoğrafı çekemeyebilecektim. Bu sırada iznini aldığım amca sıkılabilir ve ayrılabilirdi. Çok fazla rahatsızlık vermem beni de vicdanen rahatsız ederdi. En kısa zamanda fotoğrafı çekmeliydim. Bunun için kendi sınırlarımı bilmeli ve ekipmanımı iyi tanımalıydım.
Yukarı çıktığımda hedeflediğim kadraj şekil 8’deki konumdaydı. Sağ taraftaki çizgiler incelersek üçgen ve yarım dairenin kesişimi altın oran noktalarına uygun gelecek şekilde planlandı. Şekil 6’daki ilk deneme çekimimde fotoğrafta ilgi dağıtan pencereler, pencereden sızan ışıklar, avize, minber ve mihrap artık kadraja dahil değiller. Bu öğeler fotoğrafik değil miydi peki? Neden kadraja dahil etmedim. Bu unsurlar elbetteki kültürel, tarihsel önemli değerlere sahipler. Yalnız bu fotoğrafta kadraja dahil olmaları benim açımdan hiç uygun olmayacaktı. Farklı bir kadraj planında yada bu unsurlara has çekimlerde çok daha iyi fotoğraflar çekilebilirdi. Ama bu fotoğrafta yerleri yoktu.
Usta Fotoğraf Sanatçısı Sabit KALFAGİL’den şu cümleleri duymuştum: “Fotoğrafın, yeni teknoloji makineyle veya eski teknoloji makineyle çekilmesi önemli değildir, aslolan fotoğrafı görebilmektir. Vazgeçe vazgeçe doğru fotoğrafa ulaşılır. Fotoğraf bir derleme işi değil, ayıklama işidir. Her gördüğünüz fotoğraf olmaz. Fotoğraf olup olmayacağındaki kararımız, kazandığımız fotoğraf tecrübesinin sonucudur. Akıl yürüterek fotoğraf olmaz. Bir sahneden çok fotoğraf çekildiğinde doğru kareyi bulmakta zor olur. Bana göre fotoğraf çekerken biraz idareli olmakta yarar var.”
Sabit Hocanın da dediği gibi fotoğraf bir ayıklama işidir. Minber çok tarihi, mihrap kadrajda olmazsa olmaz gibi bir görüşle fotoğraf üretemeyiz. Ben fotoğraf çekerken amacım bir kültürü ya da bir mimariyi iyi tanıtmak ya da göstermek değildir. Amacım sadece iyi bir fotoğraf çekmektir. Biz fotoğrafımızı iyi oluşturur ve doğru bir şekilde çekersek o kültürü yada yapıyı daha iyi anlatabiliriz diye düşünüyorum. İyi fotoğraf amacı dışında farklı bir parametre, farklı bir girdi yada bir ön şart olduğunda ise bunların fotoğrafımıza zarar vereceğine inanıyorum. Fotoğrafı çekerken kendime meydan okurum, haydi o nesneyi fotoğrafa dahil ederek daha iyi bir fotoğraf çekebiliyorsan çek! Çekemiyorsan bulaşma…
Ön şartlardan uzak sadece doğru fotoğrafı amaçladığım çalışmada sona yaklaşıyordum. Son öğenin de fotoğrafa dahil olmasıyla yeni bir üçgen fotoğrafa dahil oldu. Bu son katkıyla fotoğraf nihai halini almış oldu (Şekil 10).
Deklanşöre bastığımda doğru bir fotoğraf üretmenin mutluluğu vardı. Halı, balkon, ahşap kolonlar ve insan… Fotoğrafımda sadece 4 unsur vardı. Doğru zamanda doğru yerde bulunmakta buna ek olarak eklenebilir. Bunları eklediğimiz zaman neredeyse bilgisayar müdahalesine bile gerek kalmayacak temizlikte bir fotoğraf ortaya çıkardığıma inanıyorum.
Şekil 11 ile çekim sürecinin tamamını değerlendirirsek, aşağıdan bakıldığında 1 numaralı görüntünün merakıyla üst kata çıkmıştım. Fakat yukarı çıktığımda bazı öğeleri kadraja dahil ederek bazı öğeleri de ayıklayarak 2 numaralı grafiği zihnimde oluşturdum. Tam ihtiyaç duyulan noktaya insan öğesinin eklenmesi ile birlikte 3 numaralı plan dâhilinde 4 numaralı fotoğrafı elde ettim. Fotoğrafı sevmenin, fotoğrafa değer vermenin ve ona hizmet etmenin bir meyvesi olduğunu düşündüğüm “Dua” isimli fotoğrafımın Exif bilgileri aşağıdadır.
Exif Bilgileri:
Canon EOS 70D
Canon 10-22
10 mm
F5
1/30
ISO 2000
-2,67 EV
15.10.2013 – 12:40